Acımasız Diktatörler ve Ülke Ekonomileri
Diktatör Francisco Franco, vefat ettiğinde ardında bıraktığı mektubunda döktüğü tüm kanlar için özür dilemişti. Endonezya’nın diktatörü Suharto, yaklaşık 300 bin kişinin katledilmesini sağlamıştı…
Tarihin en acımasız diktatörleri iktidara geldiklerinde elbette sadece kan dökmediler. Ülke ekonomileri için de mücadele ettiler.
Peki ama hangi diktatör ülke ekonomisi için ne yaptı:
İçindekiler
Francisco Franco, İspanya (1939-1975)
Bir zamanlar İtalyan Faşizmi ile anılan ve Üçüncü Reich ortağı olarak kabul edilen ve dünya basının elinde kan damlayan baltayla tasvir ettiğini Francisco Franco, savaş sona erdiğinde tamamen dağılmış ve her anlamda tecrit edilmiş bir İspanya ekonomisiyle karşı karşıya kalmıştı. Franco’nun “ekonomik milliyetçilik” ilan etmesinden başka bir şansı da yoktu.
Franco iktidara gelmeden önce alt ve orta tabakanın çıkarlarına yönelik hareket edeceği vaadinde bulunsa da işler pek de vaatlere uygun gerçekleşmemişti.
Bu dönemde İspanya ekonomisinde tarım alanında dev kapitalist çiftlikler ve toprak sahipleri ön plana çıktı. İspanya ekonomisi az da olsa gelişme gösterdi fakat ortada planlama yoktu ve toplumsal eşitsizlik, yoksulluk ve kanuni suçlar hızla artıyordu.
Francisco Franco, bu noktada ABD ve SSCB arasındaki Soğuk Savaş’ta herhangi iki ülkeden birine yanaşmayı düşündü. O yıllarda komünizm tehdidine karşı Avrupa’da üsler kuran ABD’nin başta ekonomi olmak üzere her anlamda zor durumda kalan İspanya’ya karşı bakış açısı değişti. Franco, ABD’nin safında yer almayı tercih etti. Franco’nun bu kararının ardından ABD, İspanya’ya pek çok ekonomik yardımda bulundu.
1975 yılında vefat eden Franco’nun ardından İspanya dünyanın önemli sanayi merkezlerinden biri haline geldi.
Suharto, Endonezya (1966-1998)
Suharto’nun yönetime geçmesiyle Endonezya’da büyük bir antikomünist katliam başladı. Suharto, “yeni düzen” adını verdiği ve tek adamlı yönetim fikrini benimsemesiyle zor da olsa ülkesini kontrol altına almayı başardı.
Her kesimden komünistlere karşı destek alan Suharto, komünistlerin mağlubiyetiyle Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti’yle ülke ilişkilerini kesti. ABD’nin desteğini alarak ülkenin yüzünü batıya doğru çevirdi. Birçok Amerikalı ekonomist ülke için reform planları hazırladı.
Bu gelişmelerin ardından, büyük kısmı siyasi istikrarsızlık nedeniyle ekonomik krize maruz kalan Endonezya ekonomisi nihayet krizden çıkabildi. Ülkenin bazı bölgelerinde keşfedilen doğal kaynakların işletimi batılı devletlere verildi. 1970’li yıllardan itibaren Endonezya ekonomisi istikrarlı bir tablo çizdi.
1997 Doğu Asya Mali Krizi’nde Endonezya ilk kurbanlardan biri oldu. Ülke ekonomisinde büyük önem arz eden yabancı sermaye ülkenin krizden etkilenmesine neden oldu. Sanayi üretiminin ve işsizliğin artması kısa sürede ülkede büyük protestolara neden oldu. Bu krizin sonuçları da Suharto’nun istifasıyla sonuçlandı. Görevinden ayrılan Suharto, rüşvet-yolsuzluk gibi suçlamalarla karşı karşıya kalsa da yaşlılığı ve hasta hali dikkate alınarak soruşturma kapatıldı.
Endonezya’da bu krizden ancak 2007 yılında tam anlamıyla kurtulabildi.
Çan Kay Şek, Tayvan (1949-1975)
Çan Kay Şek, 1927 yılından 1949 yılına kadar Çin Halk Cumhuriyeti’nin lideri olsa da, Komünist partisinin iç savaşta galip gelmesi nedeniyle Milli Halk Partisi’nden olan ortakları ile beraber Tayvan’a gider. Her şeye Tayvan’da sıfırdan başlayan Şek, ülkede askeri darbe yaratır ve muhalif faaliyetlerin tümünü yasaklar.
İşe reformlardan başlayan Şek, Tayvan’da tarımsal getiriyi artırdıktan sonra ülke sanayisini geliştirmeye odaklanır. Kısa sürede ekonomide gelişme kat eden Şek, 1960 yılında Tayvan’ı dünya piyasalarında rekabet eder hale getirir.
Çin Halk Cumhuriyeti’nden 1949 yılında ayrılarak günümüzde bağımsız bir ülke olarak varlığını sürdürmeye devam eden Tayvan’ın bu tarihten itibaren ekonomik gelişimi “mucize” olarak nitelendirilmektedir. Ekonomik büyümesinin hızı baz alındığında Tayvan, günümüzde gelişmekte olan ülkeler arasında yer almaktadır.
Muhammed Rıza Pehlevi, İran (1941-1979)
Britanya ve Sovyet birliklerinin ülkeyi işgal etmesinin ardından tahttan indirilen babası Rıza Şah’ın yerine gelen Muhammed Rıza Pehlevi, ilk olarak İngiltere ile ittifak anlaşması yaptı. 1949 yılında kendisine yapılan suikast girişiminin ardından elindeki yetkileri genişledi.
ABD ve İngiltere tarafından sermayeleştirilen ülkede tüm hakimiyeti eline alan Muhammed Rıza, “Ak Devrim” adını verdiği reform planı dahilinde Petrol satışından elde edilen gelirlerle tarım reformlarına odaklandı. Sanayide de önemli gelişmeler kat eden Pehlevi, İran’ı kapitalist dünya ekonomisine entegre etti. İstihdamın artmasına ve ücretlerin yükselmesine rağmen sanayi toplumuna hızlı geçiş ülkedeki toplumsal dengeyi alt üst etmeye yetmişti. Modernleşme süreci ekonomik kalkınmada dengelerin bozulmasına yol açmış ve 1970 yılında ülkede enflasyon meydana gelmişti. Nüfusta alt ve orta tabaka arasındaki uçurum genişlerken; rüşvet yaygınlaşıyordu. İşin içine Pehlevi’nin bazı baskıcı politikaları da dahil edilince ülke çapında çeşitli isyanlar ortaya çıkıyordu. Sonuç olarak Pehlevi, önemli olan bu sorunların büyük kısmını çözemedi ve 1979 yılında ülkeden kovuldu.
Bir başka diktatör Adolf Hitler’in döneminde Almanya ekonomisinin öncesi ve sonrası hakkında yazdığım Hitler döneminde Nazi Almanya Ekonomisi adlı yayını da okumanızı tavsiye ederim.