Avrupa Birliği’nde Buzdağının Görünmeyen Kısmı
Herkesin bildiği gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme süreci yıllardır süregelen önemli bir süreci teşkil ediyor Türk Dış Politikası için. Herkes Avrupa Birliği’ne girmemizin bizler için çok iyi olacağını savunuyor. Ancak birçok insan kulaktan dolma bilgilerle “Eğer Avrupa Birliği’ne girersek ne olacak?” sorusuna cevap verirken herkes buz dağının görünen kısmı ile ilgileniyor. Bu yazımda Avrupa Birliği’ne girdiğimizde bizi nelerin beklediği konusuna değinip biraz da buz dağının görünmeyen kısmını göstermeye çalışacağım.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için büyük bir dönemeç olan Avrupa Birliği hakkında her kesimden insana sorular sorduğunuzda verecekleri yanıtlar genellikle benzer olacaktır. İnsanların zihinlerine kazınmış olan bu yanıtlardan bir tanesi, Avrupa Ülkeleri’nde serbest dolaşım hakkı kazanmaktır. Evet, böyle bir hakkımız olacak ve bu durum sürekli yabancı ülkeler arasında çalışan, sürekli seyahat halinde olan insanlar için çok harika bir fırsat olacaktır.
En çok vurgulanan yararlardan biri de Türkiye’nin yüksek bütçeleri bulan savunma harcamalarını asgari seviyeye indirip, tasarruf ettiği bu harcamaları eğitime, sanayiye veya tarıma yani kısacası kalkınmak için belirlenen yerlere ayırabilir ve yeni iş istihdamları oluşturarak işsizliği düşürebilir olacağıdır. Ayrıca Avrupa Birliği sonrası Türkiye, yeni pazar arayışlarına girmek için ekstra bir çaba sarf etmeyecek her ürettiğini satabilecek konuma ulaşabilecek bir ülke haline gelecekken, tüm bunların haricinde sanatını ve her türlü kültürel tarihini dünyaya tanıtmada daha az çaba sarf edecektir. Sağlıkta yepyeni gelişmelerden daha kolay faydalanabileceği gibi eğitimde de özellikle, üniversite öğrencileri yurtdışındaki üniversitelerden her türlü eğitim imkanı için daha kolay kabul alabileceklerdir.
Tüm bu saydığımız seçenekler Türklerin verimini, potansiyelini, insan gücünü ve üretimini Batı’ya aktarmasının yolunu daha fazla açacağını göstermekteyken tüm bunların yanında da üye olan her ülkeyi bekleyen mevcut bir tehlikeye de dikkat çekmek istiyorum.
Herkesin bildiği gibi Avrupa Birliği’ne geçen her ülke tercihen de olsa para birimini değiştirip Euro kullanmaya başlıyor. Örneğin, Almanya Mark isimli bir para birimini kullanıyorken, Euro kullanmaya başlamış ve ekonomisini ortak bir noktada birleştirmeyi kabul etmişti.
Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz yıl dünya Yunanistan’ın geçirdiği mali krizi konuşuyordu. Avrupa birliği bu duruma yardımcı oldu ve Yunanistan birçok ülkeye borçlandı. Halka satmış olduğu devlet tahvillerini vadesi geldiğinde ödeyememesi Yunanistan’ın iflası için sebep olarak gösteriliyordu. Bir de Yunanistan’ın çoğunlukla ekonomisini turizm açısından geliştirmiş olan bir ülke olması sebebiyle bu durumun kaçınılmaz olduğu zaten en başından beridir aşikardı. Ancak ekonomisinin geliştiği alandan farklı olarak bu kadar fazla kendi vatandaşlarına borçlanmış olmasının altında çok başka bir neden yatmaktaydı.
Bu neden yukarıda da bahsetmiş olduğum kendi para birimini kullanmak yerine Avrupa Birliği’ne ait olan para birimini kullanmasıydı. Şöyle ki, bildiğiniz gibi her devlet yılın belli dönemlerinde çeşitli sebeplere dayanarak para basar ve bu paralar piyasaya dağıtılır. Özellikle de tahvillerin geri alınıp piyasaya para sürülmesi gereken zamanlarında… Yunanistan’ın böyle bir şansı yoktu çünkü kendi parasını basmak gibi bir yetkisi yoktu. Hal böyle olunca da duruma Avrupa Birliği’nin müdahale etmesini beklemek zorunda kaldı. Avrupa Birliği’ne üye olan her ülkenin böyle bir problemle karşılaşması muhtemel. Yunanistan eğer ki Avrupa Birliği’ne üye ülke olmasaydı, devlet çıkartacağı bir kararla para basabilir ve piyasaya para sürüp dağıttığı değerli kağıtları toplayabilirdi.
Aynı durumun belirttiğimiz gibi Türkiye’nin de bu birliğe dahil olmasından sonra karşılaşacağı bir durum olacağı aşikar. Avrupa Birliği’ne dahil olmamız ekonomik ve kültürel kalkındırmayı sağlayacağı gibi, gündemi çok sık değişen bir ülke olan Türkiye için de bu durumun olumsuz olarak nasıl sonuçlar doğuracağını kestirmek de biraz güç. Bu sebeple bizlere bu sürecin en iyi şekilde yönetilmesini dilemek düşüyor.