Ekonomi

Gelişmiş Ülkelerin ‘Çin Tedirginliği’, Çin’in Yatırımlarını Engelliyor

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Mart ayında enerji alanında yeni işbirlikleri ve yeni yatırımlara davet için Çin’de temaslarda bulunmuştu. Türkiye ve Çin hükümetleri arasında imzalanan nükleer enerji işbirliği anlaşmasının uygun bulunduğuna dair kanun, resmi gazete yayımlanarak dün yürürlüğe girdi. Gelişmekte olan Türkiye, önemli yatırım projeleri için Çin’i ve Çinli yatırımcıları ülkeye davet ediyor ve görüşmelerde bulunuyor.

Türkiye, küresel güç Çin’in potansiyelinden faydalanmak isterken, gelişmiş pek çok ulus, gördüğü ve ihtiyacı olduğu halde yararlanmak istediği bu potansiyeli çeşitli korkularla hala engelliyorlar.

Avustralya hükümeti yakın zamanda ülkenin en geniş enerji dağıtım şebekesine Çin’den gelen yatırımları engelleyerek deyim yerindeyse adete bir U dönüşü yaptı. Avustralya Hazine Bakanı Scott Morrison, Ausgrid hisselerinin %50.4’ü için yatırımcılardan gelen teklifleri değerlendirdikten sonra hisselerin Cheung Kong Altyapı Hizmetleri ve Çin Devlet Şebekeleri Şirketi’ne satışını durdurdu. Bu hamlenin “ulusal güvenlik” nedeniyle yapıldığı öne sürüldü. Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaleti 10 milyar Avustralya doları kaybetti, ve Çinli yatırımcılar hayal kırıklığına uğradı.

Üstelik bu, ilk kez gelişmiş bir ülkenin önemli bir altyapı organına Çin’den gelen yatırımları engellemesi de değil. Ausgrid hakkındaki karar, Birleşik Krallık’ın Hinkley Point C nükleer enerji projesi üzerindeki yatırımlar için aldığı önlemlerle de benzerlik göstermekte. Devletler arası diploması sayesinde proje için gerekli 18 milyar pound‘un üçte biri Çin Genel Nükleer Enerji Şirketi tarafından sağlanıyor. Temmuz 2016’da yapılan projenin ileri değerlendirmelere tabi tutulacağı duyurusu kısmen de olsa güvenlik endişesi ile ilişkilendirilebilirdi.

Pekin’deki bazı yetkililer gecikmenin “Çin korkusu” nedeniyle yaşandığını ve Birleşik Krallık’ın önemli altyapı işletmeleri konusunda Çinli şirketlere karşı duyduğu güvensizliğin Çin-Birleşik Krallık ilişkilerini zedelediğini belirttiler.

Bu gelişmeler Batılı politikacıların Çin korkusuna sahip olup olmadıkları ve yatırımcının hangi milletten olduğunun bir önemi olup olmadığı gibi soruları gündeme getirdi. Aralarındaki uzun diyaloglara rağmen Batılı ülkeler Çin’le büyük anlaşmalar yapma konusunda güvensizlik duyuyorlar ve bu güvensizlik en çok altyapı meselelerinde belirginleşiyor. İş sahası yaratma ve pozitif değer üretme fırsatlarını akıllıca kullanmak yerine Çin’den gelen yatırımlar politik güdümlemelere göre değerlendiriliyor. Örneğin, Çinli bir yatırımcının İzlanda üzerinde arsa alma girişimi, Çin’in Kuzey Atlantik’de toprak sahibi olacağı anlamına gelecek diye engelleniyor. Avustralya, dünyanın en büyük besi hayvanı çiftliğinin Shanghai Pengxin şirketi tarafından satın alımını “ulusal çıkarları tehlikeye attığı” gerekçesiyle durdurdu.

Kritik altyapı ve iletişim endüstrileri üzerindeki ulusal çekinceler tamamen terk edilebilecek şeyler değillerdir, ayrıca bağımsız bir devletin önemli altyapı unsurlarının işletimini yabancı bir yatırımcının eline vermekten kaçınması mantıklı bir harekettir. Güç kaynakları yabancı hükümetler tarafından diplomatik nüfuz amacıyla kapatılabilir ve bu durum Çin Genel Nükleer Enerji Şirketi’nin Çin devletine ait olması nedeniyle Hinkley Point C projesi için bir ikilem yaratmaktadır. Diğer yandan, Çin’in siber saldırı sicili hiç de temiz ve olumlu değil. Huawei ve ZTE gibi Çin menşeili şirketler tarafından sağlanan ekipmanların siber casusluk için kullanılabileceği, 2012’deki bir ABD kongre toplantısında tartışma konusu olmuştu. Şirketler, önemli bilgilerin dışarıya sızmasının şirket imajına düşüreceği gölgeden çekindiği için ABD’de ağ ekipmanları pazarına girmekten kaçınıyorlar.

Fakat bilgilerin bu şekilde suistimal edilmesi, milyarlarca dolar değerinde yatırımlar yapıp risk alan Çinli yatırımcıların zararına olacaktır. Ulusal güvenliği sağlamak önemli bir konu fakat yatırımların büyüklüğü dikkate alındığında Çinli şirketlerin bu yatırımları sorumlu şekilde değerlendirmesi onların daha çok yararına olacaktır. Bu modası geçmiş düşüncenin terk edilmesi düşünülmeli ve Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasının ertesinde ülkeye yabancı sermaye girişinin desteklemesi düşünülmelidir. Çünkü Krallık, Juncker Planı neticesinde Avrupa Yatırım Bankası’ndan gelecek 315 milyar euro fondan mahrum kalacak. Diğer yandan Çinli şirketlerin 2025’e kadar Heathrow Havalimanı’nın genişletilmesi, “Northern Powerhouse” ve Çin Devlet Demiryolları Şirketi’nin 12 milyar sterlinlik bir teklif sunmaya hazırlandığı HS2 gibi projeler için Birleşik Krallık’ın altyapısına 105 milyar sterlin yatırım yapma potansiyeli var.

Çin, gelişmiş ülkelerin kaynaksal yetersizliklerinin ve önemli projeler için kaynağa ihtiyaçları olduğunun farkında. Bu durum muhtemelen anlaşma safhasına kadar belirsiz kalmayacaktır. Çin Ticaret bakanı, Ausgrid meselesi konusunda Avustralya’yı uyardı ve Çin-Birleşik Krallık ilişkilerinin “kritik bir noktada” olduğunu ifade etti. Yabancı sermaye Birleşik Krallık’ın Başbakanı Theresa May’in Hangzhou’daki G20 zirvesi için ajandasında en yüksek sıralarda olmalı ve “Çin korkusu” ile suçlamaların önüne geçilmesi düşünülmeli.

Çin’den gelen yatırımı kısıtlamak riskli, itici ve güvensizlik üreten bir hareket. Sadece İngiltere’nin değil tüm gelişmiş ülkelerin bu global süper gücün yatırım potansiyeli hakkındaki tedirginliklerini bir an önce üzerlerinden atması gerekiyor.

Burak Eroğlu

Burak, ekonomi başta olmak üzere küresel yatırım trendlerine yönelik yoğun araştırmalar yapıyor. Bütünleştirerek yazılara döktüğü araştırmalarını hem profesyonel hem de amatör yatırımcılar için karmaşıklıktan uzak bir tonda anlatıyor. Konupara için yazdığı 300’den fazla makalesi bulunuyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir