İsrail’in Ekonomisine Kısa Bir Bakış
İsrail Devleti 1948 yılında Birleşik Krallık’ın Filistin topraklarından çekilmesi sonucu bölgedeki Arap ve Yahudi halklarına birer devlet verilmesi yönündeki Birleşmiş Milletler (BM) kararını kabul etmeyen Arap ordularının yenilmesi sonucunda resmen kuruldu.
1949 yılında BM’ye tam üye olarak katılan ülkenin nüfusu Avrupa’dan ve Orta Doğu’dan gelen yoğun göç dalgalarıyla kısa sürede çok büyüdü.
İsrail Devleti, Arap komşularıyla 1967 ve 1973 yıllarında aktif olarak savaştı ve bu savaşlar 1979’da Mısır’da, 1994 yılında da Ürdün’de imzalanan barış antlaşmaları ile son buldu.
İsrailli ve Filistinli yetkililerin 90’lı yıllarda imzaladığı bir dizi geçici antlaşmalar sonucunda 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilen Gazze Şeridi ve Batı Şeria bölgelerinde geçici bir Filistin bağımsızlığı dönemi yaşandı. Bölgedeki çalkantılı iklimin sonlandırılmasına yönelik görüşmelerin sonuncusu 2013 – 2014 yılları arasında yapıldı. İsrail’in göç alarak büyümesi ise hala devam ediyor; 2016 yılında İsrail vatandaşlığına geçen Yahudi göçmen sayısı 28,600 olarak gerçekleşti.
İsrail ekonomisi son 25 yıl içerisinde en ileri seviyedeki son teknoloji sektörlerinin öncülüğünde ciddi ilerlemeler kat etti. Tamar ve Leviathan gaz tesisleri başta olmak üzere Akdeniz’de keşfedilen gaz rezervleri İsrail’i bölgedeki doğal gaz pazarının önemli bir aktörü konumuna getirdi. Fakat azınlıkların iş gücüne katılım oranındaki düşüklük, temel tüketici ürünlerinin ve konut fiyatlarının yüksek olması ve rekabet eksikliği gibi uzun vadeli yapısal sorunlar birçok İsrailli için ve İsrailli politikacılar için ciddi endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.
Başbakan Benjamin Netanyahu 2009 yılından beri yönetimin başında; 2015 yılından beri kendisinin liderliğinde ülkeyi yöneten bir merkez sağ koalisyonu mevcut.
İsrail teknolojik açıdan da yukarı seviyelerdeki bir serbest pazar ekonomisine sahip. Kesilmiş elmas, yüksek teknoloji ekipmanları ve ilaçlar ülkenin en büyük ihracat kaynakları durumunda. Ülkenin en çok ithal ettiği ürünler ise ham petrol, tahıl, hammaddeler ve askeri ekipmanlardan oluşuyor.
Bununla birlikte, İsrail sık sık ciddi miktarlarda ticaret açığı veren bir ülke ve bunun yarattığı zararı turizm başta olmak üzere hizmet sektöründeki faaliyetlerle ve ciddi miktarlardaki yabancı yatırımı ile kompanse ediyor.
2004 – 2013 yılları arasında ülke yıllık yüzde 5’lik bir oranla ihracat sektörünün önderliğinde büyüdü. 2008 – 2009 yıllarında tüm dünyayı etkileyen küresel kriz İsrail’de de kısa süreli bir küçülme yarattı fakat ülke krizden yıllardır uygulanan ihtiyatlı mal politikaları ve güçlü bankacılık sektörü sayesinde ciddi yaralar almadan kurtuldu.
İsrail’in ekonomisi ayrıca 2011 yılındaki Arap Baharının Orta Doğu’da yarattığı yayılma etkisi nedeniyle Orta Doğu dışındaki güçlü ticaret bağlarından ayrı kaldığı için olumsuz etkilendi.
2014 – 2017 yılları arasında kesin olmayan teminat durumu nedeniyle yavaşlayan iç ve dış talebin yatırımları düşürmesi İsrail’in GSYİH’sinin büyüme hızının yüzde 2.8 seviyelerine düşmesine neden oldu.
2009 yılında İsrail açıklarında keşfedilen doğalgaz kaynakları ülkenin enerji teminatı açısından rahatlamasına neden oldu. Tamar ve Leviathan rezervleri son 10 yılda dünyada keşfedilen en büyük deniz kaynaklı gaz rezervleri oldu.
Politik ve mevzuata ilişkin birtakım problemler devasa boyutlarda olması planlanan Leviathan rezervinin inşasını geciktirse de Tamar rezervi ülkenin GSYİH’sinin büyüme hızını tek başına 2013 yılında yüzde 0.8, 2014 yılında da yüzde 0.3 artırdı.
Karbon yoğunluğu en yüksek olan OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkelerinden biri olan İsrail, enerjisinin yüzde 57’sini kömürden çıkarırken yenilenebilir kaynaklardan gelen enerji miktarı yalnızca yüzde 2.6.
Gelir eşitsizliği ve temel ihtiyaçlar ile konut fiyatlarının yüksek olması birçok İsrailli için büyük endişe kaynaklarından. İsrail, OECD ülkeleri arasında en yüksek gelir eşitsizliği ve yoksulluk oranlarına sahip ülke konumunda; ayrıca ülkede ekonominin önemli bir kısmının az bir sayıdaki “kodamanın” elinde olduğuna dair genel bir görüş de mevcut.
Devlet yetkilileri konut arzını çoğaltmak ve bankacılık sektöründeki rekabeti artırıp bu sorunları çözmek için bazı reformları devreye soktu. Fakat buna rağmen kısıtlı olan konut arzı bir ev sahibi olmayan genç İsraillilere engel olmaya devam ediyor.
Gümrük vergileri ve tarife dışı kısıtlamalar, çiftçilere uygulanan garanti fiyatlar ve tarım ürünlerinin gümrük vergisine getirilen zamlarla birleşince 2016 yılında yiyecek fiyatları ülkede ciddi miktarda arttı. Özel tüketim ürünlerinin düşük enflasyon ve güçlü para birimi gibi sebeplerle 2018 yılındaki büyümeye öncülük etmesi bekleniyor.
Ayrıca ifade etmek gerekir ki, İsrail en hızlı büyüyen iki sosyal segmentinin (Ultra Ortodoks Museviler ve ülkedeki Arap komünitesi) işgücüne katılımının düşüklüğü nedeniyle uzun vadede büyük yapısal sorunlarla karşılaşabilecek bir ülke.
İsrail’in ilerlemeci, global pazarda rekabet edebilen, bilgi temelli teknoloji sektörü ülkedeki iş gücünün yalnızca yüzde 8’ini kapsıyor; ülkenin diğer iş gücünün çoğu ise global rekabetten dolayı maaşların iyice düştüğü üretim ve hizmet sektörlerinde çalışıyor. Eğitim kurumlarına yapılan harcama ise benzer GSYİH’ye sahip diğer OECD ülkelerine oranla son derece düşük.