Uzay Ekonomisi: Trilyon Dolarlık Madenler, Mülkiyet ve Turizm
ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan uzay misyonlarını gerçekleştirebilmek adına yıllardır büyük çalışmalar yapıyor. Bu beş ülkeden hiç kuşkusuz ki ABD, Rusya ve Çin’in daha büyük hedefleri var ve gerçekleştirmeye de oldukça yakınlar.
Ülkeler arası Uzay Yarışı, 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği (SSCB)’nin Sputnik 1 uydusunu uzaya fırlatması ve başarılı olmasıyla başlamıştı. Soğuk Savaş’ın bir parçası olarak Uzay Yarışı, dönemin iki süper gücü ABD ve Sovyetler arasında büyük bir rekabete sahne olmuştu. SSCB’nin başarısı ABD üzerinde hem psikolojik baskı hem de endişe yaratmaya yetmişti. ABD, SSCB’yi ta o zamanlar askeri ve ekonomik suçlamalara maruz bırakmıştı. Bugün de kendini her alanda hala başarılı gören ABD, Sputnik’in başarısından sonra yaşadığı şaşkınlık ve korkuya kapılan halkıyla büyük çaba sarf ederek yaklaşık 4 ayın sonunda birçok başarısızlağa rağmen ilk uydusu Explorer 1’i fırlatmıştı. Uzay Yarışı’nın başlangıçta uzayda ilk canlı (köpek Layka – 1957), uzayda ilk insan (1961) gibi başarılarla açık ara galibi olan SSCB, ABD’nin uzayda yörünge değiştirebilen ilk insanlı araç (1965) ve Ay’da ilk insan (1969) başarılarına kadar Uzay Yarışı’nda liderliğini sürdürmüştü…
Soğuk Savaş’ın üzerinden yıllar geçti. Ama ortalık şimdilik sakin gözükse de dünya İkinci Uzay Yarışını’na şahitlik etmeye çok yaklaştı.
Hangi ülke uzayda ne yapıyor?
Günümüzde de resmiyette olmayan Uzay Yarışı, uçsuz bucaksız uzay madenleri, gezegenlerde bulunan doğal kaynaklar ve mülkiyet hakkı için devam ediyor. 1965 yılında SSCB’den liderlik bayrağını alan ABD, son yarışın en büyük ve en önde giden katılımcılarından biri olmaya devam ediyor.
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), milyarlarca hatta trilyonlarca dolar değere sahip olduğu tahmin edilen madenleri bulunan asteroide ulaşmak için çalışmalara erkenden başlamıştı. NASA’nın Ağustos 2018’de asteroit göktaşı Bennu’ya inmesi ve 3 yıl sürecek yüzey keşfi çalışmalarına başlaması bekleniyor. NASA, 2021’e kadar sürecek keşfi çalışmaları sonucunda Bennu’dan dünyaya trilyonlarca dolarlık madenlerle dönmeyecek fakat yüzey keşfi çalışmalarıyla ABD’yi madenlere daha da fazla yaklaştırmış olacak.
Diğer yandan ABD için sadece NASA çalışmıyor uzayda. Kasım ayında koltuğunu devredecek Başkan Obama, Mars gezegenine insan göndermek için özel şirketlerle de çalışılacağını açıklamış ama konuyla ilgili detaylı bilgi vermekten kaçınmıştı. Sanırım sonunu hepimiz biliyoruz, detaya ne lüzum var ki? Başka taraftan bakacak olursak uzay turizmi için kolları sıvayan özel şirketler zaten mevcut. Örneğin eski PayPal kurucusu Elon Musk’ın 2002’de kurulan SpaceX adlı şirketi başlangıçta her ne kadar fırlatma araçları geliştirip üretmeye odaklansa da uzay turizmi yapıyor ve hatta yakın gelecekte Mars’ı kolonileştirmek gibi çılgınca fakat çok da imkansız görünmeyen planları bile var.
1969’da ABD’nin astronotlarını aya indirmesinden sonra ve belki de SSCB’nin dağılması, ardıl ülke Rusya’yı 1990’lı yıllarda karşı karşıya kaldığı hem siyasi hem de ekonomik zorlu dönemlerin fırsatıyla yarışta ikinciliğe itti, ama onlar çalışmalarına hala devam ediyorlar. 2001 yılında ABD’li milyarder Dennis Tito’yu uzaya göndererek ilk uzay turizmini gerçekleştirenler de Ruslardı en nihayetinde, yarışı bırakmış değiller.
Sovyetlerin 1991’de dağılmasının ardından ABD dünyanın tek süper gücü olmuştu. Uzun bir süredir hala öyle olsa da Sovyetlerin yerini doldurmaya aday dev bir Çin var. Çin, günümüzde 12 trilyon dolara yaklaşan milli geliri ile dünyanın ABD’den sonraki ikinci büyük ekonomisi konumunda ve Çin’in bu inanılmaz yükselişi ABD ile olan ticari ilişkilerinden kaynaklanıyor. Verilere göre Çin Merkez Bankası’nda 1 trilyon dolardan fazla Amerika hazine bonosu bulunuyor. Çin’in yükselişinden önce ABD’de açıklanan birkaç ekonomik veri küresel ekonomiyi etkilemeye yeterken Çin’de yaşanan problemler bile artık küresel ekonomiyi etkileyebiliyor.
Çin sadece ekonomik boyutta değil her alanda ABD ile rekabet etmeye çalışıyor ve buna uzay yarışı da dahil. Çin, geçtiğimiz günlerde Ekim ayı ortasında iki astronotunu uzaya göndermişti. Çalışmaları sadece bununla sınırlı değil, ülke bu yıl sonuna kadar yaklaşık 20 uzay görevini de tamamlamayı planlıyor. Dünyanın ikinci süper gücü böylece Rusya ve ABD’den sonra kendi mürettebatlı görevlerini hayata geçiren üçüncü ülke olmuş oldu. Yine Çin’den taze bir haber daha var. İki astronotunu Tiangong-2 uzay laboratuvarına gönderen ülke, Ay’a ve Mars’a gitme planlarını da açıkladı. Bunu başarabilmek için yeni mühendislere ihtiyacı olduğu için de başkent Pekin’de bulunan Uzay Okulu’nda geleceğin uzay mühendislerini yetiştirmeye başladı. Yaşları 10’a kadar düşen Çinli çocuklar şimdilik sadece maketler üzerinde uydu, proje ve benzeri çalışmaları yapılıyorlar.
Uzayda ne var, bu çalışmaların asıl sebebi ne?
SSCB ve ABD’nin karşı karşıya kaldığı Soğuk Savaş döneminde uzay çalışmaları psikolojik baskı ve üstünlük sağlama amacıyla yapılsa da o zamanlar bile siyasi ve ekonomik endişelere sebep oluyordu. Günümüzde de psikolojik üstünlük bir sebep olabilir fakat asıl sebep tamamen madenler ve mülkiyet, haliyle de para ve dünya üzerinde doğal kaynakların tükenmesiyle ne olacağı düşünülen yaşam.
Madenlerden bahsedeyim biraz. ABD, 2018’de keşif için asteroit göktaşı Bennu’ya inecek ve ilk uzay madenciliği çalışmalarına başlayacak. Sadece bir göktaşı olan Bennu, trilyonlarca dolarlık madene sahip. Üstelik içi değerli madenlerle dolu büyük gezegenler dışında sadece Bennu gibi değerli madenlere sahip onlarca asteroit var. Yakın zamanda Dünya’dan 40 ışık yılı uzaklıkta keşfedilen 55 Cancri e adındaki bir gezenin üçte birinin elmastan oluştuğu açıklanmıştı. Bu gezegenin dünyanın iki katı büyüklüğünde olduğunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor.
Elması da bir yana bırakalım. En az altın kadar değerli olan Platin madeni uzayda pek çok asteroitte var. Bilim insanları, yaklaşık 800 metre genişliğinde bir asteroidin yalnızca birkaç metre derininden 6 milyar dolar değerinde 130 ton platin çıkarılabileceğini belirtiyorlar.
Dünyada madenlerin tükendiği bilinen bir gerçek fakat uzay: platin, paladyum, osmiyum ve iridyum gibi el değmemiş madenlere hala çokça sahip. Bu madenler tıbbi ve yenilenebilir enerji cihazlarında, katalitik dönüştürücülerde kullanılabildiği gibi, petrolün bitmesi durumunda araçlara yakıt alternatifi olarak da hücresel tamamlayıcı ve daha fazlasını yapabilmek için oldukça iş görüyor.
Değerli madenlere sahip olan uzay sadece devletlerin ilgisini çekmiyor elbette. Dünyanın önde gelen zengin isimleri gelecekte tıpkı ada satın alır gibi parsel belki de asteroit satın alacaklar. ABD merkezli özel uzay şirketi Space Adventures, Gezegen Kaynakları projesine kısa sürede çok sayıda milyarderi dahil etmeyi başardı. Gezegen Kaynakları projesinin ortakları arasında Google eş kurucusu ve Alphabet’in CEO’su Larry Page, Alphabet Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidt, Microsoft’un eski baş tasarımcısı Charles Simonyi gibi isimler yer alıyor.
Uzay şirketi Space Adventures, Gezegen Kaynakları projesi dışında uzay turizmi faaliyetleri de yürütüyor. Şimdiye kadar yediye yakın turisti uzaya gönderen şirket, diğer çalışmalarına da devam ediyor. Bu noktadan bakınca uzay turizmi de bir diğer önemli sebep olarak karşımıza çıkıyor. Turizm faaliyetini bir devlet yürütüyorsa ABD’li milyarder Dennis Tito’yu uzaya göndererek ilk uzay turizmini gerçekleştiren Rusya gibi kazancın doğrudan nereye gittiği ortaya çıkıyor fakat ABD’nin teşvik de ettiği özel şirketler tarafından turizm gerçekleştiriliyorsa bu işin vergi boyutu da ortada. Kaldı ki özel uzay şirketleri ilgili ülke borsasında işlem görüyorlar veya görecekler ve de yatırımcı çekecekler.
Kapsamlı bir uzay gezisinin fiyatının 30 milyon dolar civarında olduğu belirtiliyor. Ticari uzay yolculuğu seferleri düzenlemek adına kurulan Virgin Galactic şirketi de 5 dakika yer çekimsiz ay yörüngesinde kalma ve toplamda 120 dakikalık bir yolculuk için kişi başına 200 bin dolardan bilet satıyor.
Bu durum dünya ekonomisini nasıl etkiler?
Dünyada ticareti yapılan mevcut madenlerin yüksek miktarda uzaydan getirilmesinin beklenmedik olumsuz sonuçları da beraberinde getirebileceği düşünülüyor. Örneğin platin dünyada ticareti yapılan bir emtia. Bu madenin yüksek miktarda dünyaya getirilmesi kuşkusuz ki mevcut fiyatları da büyük ölçüde değiştirecektir. Aynı şey getirilebilecek diğer madenler için de geçerli. Bunun dışında elini çabuk tutan devletler ve özel şirketler işin kazanları tarafında yer alıyorlar ya da alacaklar. Uzay madenciliği başta olmak üzere, turizm gibi uzay faaliyetlerinin ilgili ülkelerin GSYİH’sına trilyonlarca dolar katkıda bulanacağı da apaçık ortada.
Uzay; gezegenler, göktaşları ve madenler kimin?
Uzayda mülkiyet konusunda hala hukuksal büyük engeller ve açıklar mevcut. Hukukçular bu problemin aşılabilmesi için ülkelerin bir araya gelerek bir an önce mülkiyet haklarını belirlemesi gerektiğini ifade ediyorlar. Kimileri de bunun doğru olmadığı görüşünde hemfikir. Bu isimlerden biri olan Henry Hertzfield, George Washington Üniversitesi’nde uzay hukuku üzerine çalışmalar yapıyor. Hertzfield’e göre uzayda mülkiyet ve madencilik için özel yasalara kesinlikle gerek yok. Hertzfield, dünya gezegeninde uluslararası sularda belirli mülkiyet hakları olmadan özel komisyonlar tarafından yürütülen benzeri bir çalışmanın uzay için de yürütülmesi ve uzay için de bu durumun geçerli olması gerektiğini savunuyor.
1979 yılında dünya devletlerinin Ay’da ve diğer gök cisimlerindeki faaliyetlerini düzenleyen bir anlaşma taslağı hazırlanmıştı. Ay Anlaşması olarak da bilinen bu taslağa göre ülkelerce yapılacak uzay faaliyetlerinin yargı yetkisi uluslararası topluluğa bırakılacak ve uzayda mülkiyet hakkı engellenecekti fakat hali hazırda o dönem de uzay çalışmaları yapan ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan tarafından bu anlaşma hiçbir şekilde kabul edilmedi. Kazakistan, Lübnan, Meksika, Pakistan, Peru, Filipinler, Uruguay, Şili, Fas, Belçika, Hollanda, Avusturya ve Avustralya ise bu anlaşmayı kabul eden ülkeler arasında yer almıştı.
Şu anda birçok ülkenin kabul ettiği Dış Uzay Anlaşması geçerliliğini koruyor. Bu anlaşmaya göre uzay keşiflerinin tüm dünya ülkelerinin çıkarları göz edilerek yapılması gerekiyor. Ülkeler keşif ve madenlerin kullanımında özgür fakat ülkelerin hiçbiri uzayda belirli bir alanı işgal edemiyor veya egemenliğini ilan edemiyor. Uzay madenlerinin barışçıl amaçlarla kullanılması ve ülkelerin uzayı askeri faaliyetler için kullanması da anlaşmayla kısıtlanıyor. 10 Ekim 1967’de yürürlüğe giren bu anlaşma uluslararası uzay hukukunun da şimdilik temelini oluşturmaya devam ediyor.
ABD, Rusya, Çin, Japonya ve Hindistan şimdilik en sıkı çalışma yapan ülkeler arasında yer alıyor. Madenlere en çok yaklaşan ülke ABD, turizm gibi diğer uzay faaliyetlerine yakın olanlarsa ABD merkezli özel şirketler.