Dijital Darwinizm: Kodak, Netflix, ve AT&T
Uzunca bir süredir teknolojinin hızlı değişimi, yenilikler ve yeni dönem girişimleriyle, zaten çok önceden girdiğimiz yeni çağ düzenine alışmaya çalışıyoruz. Mevcut teknolojilerin sürekli gelişimi, henüz alıştığımız yeni alışkanlıkları hızla eskitiyor ve bir yenisini önümüze koyuyor.
Teknolojiler değişiyor ve bizler istesek de istemesek de yeni düzene ayak uydurarak eski alışkanlıklarımızı atıyoruz.
Teknolojik gelişimler, insan olarak bizleri çok da zora sokmuyor. Daha da önemlisi hayatımızı kolaylaştırıyor. İstediğimiz yemekleri eve sipariş etmek için uygulamalar kullanıyoruz. Fotoğraf filmlerine ihtiyacımız olmadan yüzlerce fotoğraf çekebiliyor veya sevdiğimiz dizileri Youtube, Netflix gibi platformlardan istediğimiz zaman izleyebiliyoruz.
Eskiden nasıl olduğunu hatırlayın. Sınırlı sayıda fotoğraf çekebilmek için ‘fotoğraf filmleri’ne ihtiyaç duyuyorduk. Beğenmediğimiz fotoğrafları hemen silmek bir yana, beğenip beğenmeme kararı için bile fotoğrafların basılmasını beklememiz ve fotoğrafları görmemiz gerekiyordu. Dizi ve filmleri ele alalım. Eskiden sinemalara gitmek veya dizinin yayın saatinde televizyonun karşında olmamız gerekiyordu. Şimdi olduğu gibi istediğimiz zaman YouTube’dan açıp izleme şansımız yoktu.
Hayatımızı kolaylaştıran ve bence bizi mutlu eden sayısız yenilik, teknoloji sayesinde hayat buldu ve biz her birine alıştık, alışıyoruz.
Modası geçmeye başlayan, kendinden sonraki yeniliklere ayak uyduramayan bir mobil uygulama, internet sitesi ya da ürün muhtemelen umurunuzda olmayacaktır, elbette eğer modası geçmek üzere olan şirketin sahibi ya da yöneticisi siz değilseniz…
Şirketleri de insanlara benzetebiliriz. Şirketler de tıpkı biz insanlar gibi gelişimlere ayak uydurmak zorundalar. Büyük kitlelerin kolayca alıştığı ve kabullendiği yenilikleri benimsemeyerek uzunca bir süre değişime direnen şirketler her zaman gider.
Yeni çağda teknolojik yeniliklerle uğrayan, mevcut olanı hızla demode hala getiren bu değişime dijital Darwinizm deniliyor.
Brian Solis tarafından ortaya atılan Dijital Darwinizm kavramına göre, kitleler ve toplum isteklerinin etkisiyle teknoloji kısa sürede o kadar hızlı değişim ve dönüşüm gösteriyor ki, bu durumun ortaya çıkardığı yeniliklere uyum sağlayamayan şirketler de aynı hızla ölüyorlar ve mevcut yerleri de başka şirket veya girişimlerle çabucak doldurulabiliyor.
Araştırmalara göre, son yıllarda küresel yöneticiler ve şirketler, teknolojinin gelişimine ayak uydurmamaktan ve ‘eskimekten’ yani dijital Darwinizm riskinden endişeleniyorlar.
Yakın zamanda dev satın alım haberiyle gündeme gelen AT&T, birkaç sene önce iflas açıklayan Kodak, ve şu sıralar dünyaya açılımı ve orijinal içerik stratejisiyle adından sıkça söz ettiren Netflix… Faaliyet alanı olarak bu şirketler birbirlerine uzak görünüyorlar fakat dijital Darwinizm riski, onları ortak noktada buluşturuyor.
Adroid, Blackberry’i kurtarmadı, Kodak’ı kurtarır mı
Yıllarca Akademi Ödülleri’yle yan yana adı geçen Kodak, bu yazının en üzüldüğüm yenik kahramanı. Yıllarca kasalarını doldurdular, film endüstrisinin en büyük organizasyonlarına paralar döktüler ama hızlı değişimi bir türlü fark edemediler.
Dijital fotoğraf makineleri, akıllı cep telefonları, Instagram. Ne olup bittiğini kesinlikle anlamadılar. Anlamadılar çünkü 2012’de birden bire iflas ettiklerini açıkladılar.
Kodak gibi eski kafalı şirketler göremedikleri riskler sonucunda her zaman kaybedecekler. Mesela Kodak’ın iflas başvurusunda bulunduğu 2012’de Facebook, fotoğraf paylaşım uygulaması Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldığını duyurmuştu. Yıllarca yüksek bütçeli sponsorluk destekleri veren, kasasını zamanında iyi dolduran ve adı fotoğraflarla özdeşleşen Kodak’ın Instagram’ı alacak 1 milyar doları yok muydu? Muhtemelen böyle bir satın almayı düşünmediler bile…
Dijital Darwinizm’i tecrübe eden Kodak, şimdilerde Android işletim sistemli mobil cihazlar üretiyor ve kurtuluş yollarını arıyor. Ama Android, yılların telefon şirketi Blackberry’i bile tam anlamıyla kurtaramamışken Kodak’ı kurtarabilecek mi?
Netflix (ve Blockbuster)
2006 ve 2007 yılları internet ve biz internet kullanıcıları için çok önemli bir eşikti. 2005 yılında birkaç eski PayPal çalışanı tarafından kurulan YouTube, 2006’da Google tarafından satın alınmıştı.
Google’ın Youtube satın alımıyla nihayet bugünlere kadar gelecek internetten video izleme alışkanlığını ediniyorduk. Çabuk alıştık. Google’ın Youtube’u satın alması sadece bu süreci ve eşiği atlamamızı hızlandırdı.
O dönemde ABD’de yaygın olarak kullanılan iki dev DVD kiralama şirketi Netflix ve Blockbuster vardı. Youtube ile videolara hızla kayan internet kullanım alışkanlıklarını fark eden DVD kiralama şirketi Netflix, hemen çok geçmeden 2007’de içeriklerini internet ortamına taşıdığını duyurdu. Sonrasında Netflix aboneleri masaüstleri, akıllı telefonları ve bazı anlaşmalarla TV’lerden de içerikleri izlemeye başlayabildiler. Netflix’in bu hamlesi hala şimdiye kadar yaptığı en köklü başarı stratejilerinden birini oluşturuyor.
Netflix, fiziki kiralama işini tamamen bitirdi. Kısa süre önce Türkiye dahil 190 ülkede hizmet vermeye başladı. Şu sıralar İstanbul’daki seslendirme stüdyolarında şirket sayesinde harıl harıl dublajlar yapılıyor. Şirketin açılım yaptığı diğer ülkelerde de durum bu şekilde. Bir de Blockbuster demiştim. Muhtemelen adını duymadınız, dijital Darwinizm kurbanı oldu, iflas etti. Sadece o dönemki en büyük rakibi Netflix’in içerikleri internete taşımasına değil, top yekun bildiğiniz İNTERNET’e yenik düştü. Blockbuster en son 2013 yılında kalan birkaç fiziki mağazasını da kapatacağını açıklamıştı.
AT&T, dijital Darwinizm riskini nasıl gördü
Geçen aylarda ABD’nin en büyük GSM şirketlerinden olan AT&T, içerisinde alanında başarılı pek çok medya yapım şirketi ve kanal olan Time Warner’ı satın alacağını hatta bu alımda iki şirket arasında karara varıldığını duymuştuk. AT&T’nin bu satın alım kararı birçokları için aynı nedenler üzerinde değerlendirildi.
Yeni nesil uygulamalar sayesinde internet üzerinden yapılmaya başlayan sesli, yazılı ve görüntülü konuşmalar artık GSM şirketlerine eskisi kadar kazanç sağlamıyordu.
Bir GSM şirketinin dakika, SMS ve internet satarak kazanç sağlaması beklenir. Yeni nesil uygulamaların GSM şirketlerinin her geçen gün dakika/konuşma ve SMS satış alanlarını daraltıyor olması bu şirketler için elbette pek de hayrı alamet değil. GSM şirketleri değişen ve gelişen teknoloji sayesinde sadece SMS ve konuşma paketleri satışından olmuyor. Uzun bir süredir gerek özel şirketler gerekse de bazı devletler kamuya ücretsiz internet dağıtmanın yollarını ararken GSM şirketlerinin sattıkları ve ellerinde kalan, son büyük silahları olan internet de riske giriyor.
‘Akıyorken doldur’ misali, AT&T’de kasası hala doluyken dijital Darwinizm’in riskinden korunmanın yollarını arıyor. Time Warner’ı satın almak istemesinin asıl sebebi de bu. Şirket geçen yıl ülkemizdeki Tivibu hizmetine benzer olan DirecTV’yi de yaklaşık 50 milyar dolarlık bir anlaşmayla satın almıştı.
Netflix dijital Darwinizm riskini şimdilik atlattı, AT&T riski gördü ve önlem almaya başladı, Kodak, tamamen kapatıp gidene kadar yenilmiş sayılmaz ama ağır darbe aldı. Teknolojinin ve alışkanlıklarımızın değişimi hala devam ediyor. Değişime ayak uyduramayan şirketler de yeniliyor.